22 Eylül, 2020

AĞAÇ EV SOHBETLERİ #57

 


  Bu haftaki konu sevgili DeepTone'dan gelmiş. Onun yazısını da buraya bırakıyorum. https://sadevederin.blogspot.com/2020/09/agac-ev-sohbetleri-57.html?m=1

"Roman okumak mı daha keyifli, film izlemek mi?"

Bence roman okumak çünkü romanlardaki karakterleri, olayları kendi kafamızda kendi istediğimiz gibi canlandırabiliyoruz. Filmlerde ise kurgulanmış, onların canlandırdığı senaryoları izliyor oluyoruz. Evet film izlemekte çok keyifli ama ben roman okumaktan daha çok keyif alıyorum diyebilirim. Hayal dünyasına daha çok dokunuyor romanlar bir nevi kendi karakterlerimizi oluşturuyoruz. Bundan dolayı tercihim romandan yana oldu. 

18 Eylül, 2020

Manzara resmim🍀

 Bugün sizlerle yeni yaptığım bir tuvalimi paylaşmak istiyorum. İlk manzara resmi deneyimim oldu, daha önce hiç yapmamıştım ama çok keyifliydi diyebilirim. Ne demiş Claude Monet " Sanırım çiçeklere karşı ressam olmak gibi bir borcum var."






 


15 Eylül, 2020

AĞAÇ EV SOHBETLERİ #56

 


 Bu katıldığım ilk Ağaç Ev Sohbetleri olacak. Daha öncekilere katılmaya pek fırsatım olmamıştı. Sevgili blog arkadaşımız Sade ve Derin / Deeptone belirlemiş bu haftaki konuyu bende katılmak istedim. Onun yazısına da buradan ulaşabilirsiniz. Ağaç ev sohbetleri -56

"Nasıl okuyorsunuz blogları?"


 Yaklaşık olarak 1 - 2 aydır blog ailesinin içindeyim. Blogumu ilk açtığımda bu kadar sevecen insanların bir arada olduğundan gerçekten haberim yoktu. Bloga katılan herkese çok sıcak yaklaşılıyor. Mesela artık birkaç gün yazı yazmasam kendimi kötü hissediyorum, blog yazmak benim için yapmam  gereken bir sorumluluk gibi oldu. 

 Düzenli bir blog okuma saatim yok öyle ama gün içinde fırsat buldukça mutlaka bloga bakıp genel olarak ilgimi çeken yazıları okuyorum. Takip ettiğim blogların paylaştığı yazıların hepsine bakmaya çalışıyorum.  Sonra yazılarını sevdiğim kişilerin blog sayfasına bakarım, yeni yazıları var mı diye. Bazen yazılarını okuyup yorum yapmadıklarımda olabiliyor. Gerçekten ilgimi çeken bir şey varsa ama mutlaka yorum yaparım. Takip ettiklerime elimden geldiğince yorum yapmaya çalışıyorum. Çünkü insan yazısı okununca ve yorum yapılınca mutlu oluyor. Kendi yayınıma yorum yapanların bloglarını ziyaret edip yazılarını okuyorum. Bazı yazılar sanki kitap okuyormuşsun gibi oluyor. O yüzden yazıların bana katkısı olduğunu düşünüyorum. Yani anlayacağınız her zaman aralığında blogta aktif olmaya çalışıyorum aslında. 

12 Eylül, 2020

Neler yapıyorum?


 Kaç gündür yazamıyorum, ya da yazmıyorum bilemedim. Birkaç gün önce liseden arkadaşlarımla buluştum. Ocak ayından beri görüşmemiştik. Corona tabiki sebebi. Sonra üniversitemin alacağı kararı bekledim. Derslerim online olacak. Böyle olmasını bekliyordum zaten. Olması gereken bir karardı ama ne bileyim işte bir yanım buruk derler ya öyleyim galiba. Bugün yurtta kalan eşyalarımı almaya gittim. Dosyalarım, resimlerim... Bir aydan az bir süre sonra uzaktan eğitim başlar. Isınamadım bu uzaktan sisteme. Yapacakta bir şey yok bir yandan. Sağlık daha önemli sonuçta. Her şeyin düzelmesi tek temennim diyebilirim. Bir manzara resmi yapıyorum bu aralar. Canım sıkılmasın diye aldığım bir tuval vardı onu değerlendiriyorum. Kısa bir süre sonra da paylaşacağım burada resmimi, umarım beğenirsiniz.

02 Eylül, 2020

Eylül Ayı 🍁

 

 Bugün Eylül ayının ikinci günü. Eylül özel bir ay. Farklı mevsimlerde, insanın içinde farklı duygular oluyor. Eylül bunların karışımı. Biraz sıcaklık, hafif ılık rüzgarlar. Sonbaharın gelişi. Yerlerde savrulacak sararmış yaprakların gözümüzün önünde canlanması. Bir yılın daha sonuna doğru yaklaştığımızın habercisi Eylül.

 
 Eylül; kimine göre sadece bir ay, kimine göre sadece bir isim,  başka bir taraftan bakınca çok özel bir roman, kimisi için bir şairin  en duygulu zamanında yazdığı dizelerinin ilk kelimesi. 

 Eylül tüm anlamların bir arada bulunması bence... Çünkü kavramlar bizim ona verdiğimiz değerle anlam kazanır. 

28 Ağustos, 2020

Puantiyeler Kraliçesi Yayoi Kusama

 Birkaç gün önce güncel bir sanat dergisinde Yayoi Kusama'nın çizgi romana konu olacağını gördüm. Bu yüzden de hazır gündemdeyken, çok ilgi çeken bir sanatçı olan Yayoi Kusama hakkında bilgiler paylaşmak istedim.


"Sanat skalası çok geniş olan isimlerden. O, avangart sanatın en büyük temsilcilerinden. Minimalist, feminist sanatın, pop-art’ın öncülerinden olarak da gösteriliyor. Resim, heykel, kolaj, doğada yerleştirmeler, şiir, roman, sinema etkili olduğu alanlardan birkaçı."



1973'ten bu yana çalışmalarını Tokyo'da sürdüren Kusama, yaşadığı mental sorunlardan dolayı kendi isteğiyle stüdyosunun yanındaki bir hastanede yaşıyor. "Sanat olmasaydı kendimi çoktan öldürürdüm" diyen Kusama, aynı zamanda romancı ve şair.

"İki boyutlu olan resim sanatı, Yayoi Kusama’nın eserlerinde gerçeklik algısını dezenformasyona uğratır, zihinsel algısallığın ve mantığın bilinç dışına çıkmasına yol açar. Bu düşler tarlasındaki fizik dışı imgeler, bastırdığınız anılar, unutmaya çalıştığınız bazı olaylar, yalanlarınız, suçlarınız, hatalarınız, ayıplarınız vardır. Şizofren kişi, bunların arasında kalır ve kendine böyle bir dünyadan sürekli sesler geldiğini, gözünün önünde tuhaf nesneler belirdiğini zanneder. Yayoi Kusama da tamamen buradan beslenir, diyebiliriz. Ancak onun bu düşsel zenginliğini, geniş hayal gücünü, yaratıcılığını sadece şizofren ve takıntılı olmasına bağlayamayız."
"Eserlerinde sıklıkla kullandığı puantiye ve nokta desenlerini her disiplinde uygulayarak, düşündüklerini tablolarında, duvarlarda ve daha sonra çeşitli objelerde yaşatmaya devam etti. Döneminin ruh haline göre çeşitli disiplinde çalışma yapmasına ve başarılı olmasına rağmen çalışmaktan hiçbir zaman vazgeçmemiştir. Olağanüstü çalışma azmi, işlerinin güncel sanat anlayışında kabul görmesi, onu hep zirveye taşımıştır."https://youtu.be/EjPDTKdcjUA


24 Ağustos, 2020

Anatomik kalp

  


 Anatomik kalp çizimi yapmayı seviyorum. Sanırım bunda sağlık meslek mezunu olmamın etkisi var. Anatomi dersleri zordu, ama organları görmek keyifli. Daha önceleri karakalem olarak çalışmıştım anatomik kalbi, daha sonra da çizgiyle çalışmıştım. Şimdi ise renkli. En çok keyif aldığım bu oldu galiba. Renkli çalışmaları seviyorum.  

 Kalp deyince aklıma şunlar geldi; bazı insanlar karar alırken kalbini dinlemeyi tercih ediyor genelde, yani duygularını. Kendimi düşününce genel anlamda mantığımı kullanmayı tercih ediyorum. Önce duygularım ön plana çıksa da sonra düşünüp karar vermeyi daha iyi buluyorum. Mantığı kullanmak daha yararlı bence. Fazla duygusallık insanı yıpratıyor. Bide bu çizimi yapınca aklıma şu geldi. Çok küçükken kalbimizin kalp şeklinde olduğunu sanıyordum. Aslında bir bakıma doğruydu. Çünkü anatomik olarak gösterilen kalp, kalbin yarısı gibi bir şey. İki kısım birleşince de kalp şeklini oluşturuyor. O zamanlar oldukça doğrusal düşünsem de tam anlamıyla yanlış değilmiş demek ki. ❤️

14 Ağustos, 2020

Rüyalar ve Gerçekler

 

 Geçen gün rüyamda çok acayip şeyler oluyordu. Rüyada bir filmin içindeymişiz ama bunun da farkındaydık. Sonra yaşıyorduk işte o filmi. Çok gerçekçi ama gerçek olmadığının farkında olduğumuz bir olayın içinde. Daha sonrada filmin sonunu televizyondan izlemeye çalışıyorduk. Hem filmin içindeyiz hem de dışında. Hem olayların tam merkezinde, hem de bir o kadar uzağında. Ne kadar da garip. 

  Ben bu durumu yaşadığımız hayata benzettim.  Bir film gibi ve sonunu merak ediyoruz. Sonuna kadar yaşamaya çalışıyoruz. Yeri geliyor iyi bir insan oluyoruz, yeri geliyor kötü oluyoruz belkide. Sonra bir an geliyor zaten bu hayat asıl gerçek olan değil diyoruz. Ama içimizdekileri öylece bir kenara bırakamıyoruz. Tekrardan yola çıkıyoruz, durmaksızın devam ediyoruz istediklerimiz gerçekleşsin diye. Bazen bir şerit gibi gözümüzün önünden geçiyor tüm hatıralar. İyisiyle kötüsüyle, sevinciyle üzüntüsüyle. 

 Rüyamdaki gibi biz de gelecekte olacakları azıcık görsek ipucu alsak fena olmazdı belki de dedim kendi kendime. Sonra da durup düşündüm de o zaman ne heyecanı kalırdı yaşamanın, kararlar almanın. Şimdi daha iyi sanırım. Bilmediğimiz uçsuz bucaksız bir yol var ve o yolda heyecanla yürümeye çalışıyoruz. 

10 Ağustos, 2020

Son günlerde nelerle meşgulüm?

 


 Son günlerde blogda çok aktif değilim. Bu sıralar biraz yoğunum da diyebilirim ama sizlerin paylaştığı yazıları fırsat buldukça okumaya çalışıyorum.  Bir resim yarışmasına hazırlanıyorum. Bunun için de bir aydan daha az bir sürem var. Şu günlerimi çizim düşünerek geçiriyorum. Odama bir şövale aldım daha rahat çizim yapabilmek için. Yavaştan kendime bir atölye ortamı hazırlamaya çalışıyorum. Yarışma da başarılı olur muyum olmaz mıyım orasını bilmiyorum. Açıkçası bu kısma çok fazla takılmıyorum. Çünkü bu tarz şeyler benim daha çok gelişmemi sağlıyor. Genel anlamda bu yönünden bakıyorum. Çalışmamı bitirdiğimde sizlerle paylaşmak isterdim fakat yarışma şartları gereği herhangi bir platformda paylaşılmamış olması gerekiyor. Bu nedenle ancak açıklandıktan sonra paylaşabilirim. Yani anlayacağınız şu günlerde fırçalarla boyalarla daha da bir yakınım diyebilirim.

02 Ağustos, 2020

Ne mutlu kendisiyle barışık olana!

 
 
 Kendini farketmenin, kendini sevmenin önemini anlamanın tam zamanı bugün. Etrafımıza baktığımızda hepimiz kalıplar içerisinde yaşıyoruz. Güzel, çirkin, şişman, zayıf, becerikli, beceriksiz... Neden? Neden herkes insanları kalıplarla, belli etiketlerle anmak istiyor? Herkes dış güzelliğe takmış durumda. Kimse karşısındakinin içindeki kalbi görmek istemiyor. İnsanlar kendisini sevmeyi bırakıp başkaları tarafından beğenilmek adına kendisini değiştirmeye çalışıyor. Oysaki ben buyum diyebilmeli. 
 Ben buyum mesela; belki kısa belki uzun, belki zayıf, belki şişman, belki zengin belki fakir... Ama buyum ya ben. Kendimi böyle seviyorum çünkü. Değiştirmeden olduğum gibi. Kendimizi sevmeyi öğrendiğimiz zaman asıl kendimizi farketmiş oluyoruz. Aslında hepimiz içinde benzer iskelet sistemi olan farklı karakterleriz sadece. Önemli olan da o farklı karakterleri keşfedebilmek, ortaya çıkarabilmek.