24 Ağustos, 2020

Anatomik kalp

  


 Anatomik kalp çizimi yapmayı seviyorum. Sanırım bunda sağlık meslek mezunu olmamın etkisi var. Anatomi dersleri zordu, ama organları görmek keyifli. Daha önceleri karakalem olarak çalışmıştım anatomik kalbi, daha sonra da çizgiyle çalışmıştım. Şimdi ise renkli. En çok keyif aldığım bu oldu galiba. Renkli çalışmaları seviyorum.  

 Kalp deyince aklıma şunlar geldi; bazı insanlar karar alırken kalbini dinlemeyi tercih ediyor genelde, yani duygularını. Kendimi düşününce genel anlamda mantığımı kullanmayı tercih ediyorum. Önce duygularım ön plana çıksa da sonra düşünüp karar vermeyi daha iyi buluyorum. Mantığı kullanmak daha yararlı bence. Fazla duygusallık insanı yıpratıyor. Bide bu çizimi yapınca aklıma şu geldi. Çok küçükken kalbimizin kalp şeklinde olduğunu sanıyordum. Aslında bir bakıma doğruydu. Çünkü anatomik olarak gösterilen kalp, kalbin yarısı gibi bir şey. İki kısım birleşince de kalp şeklini oluşturuyor. O zamanlar oldukça doğrusal düşünsem de tam anlamıyla yanlış değilmiş demek ki. ❤️

14 Ağustos, 2020

Rüyalar ve Gerçekler

 

 Geçen gün rüyamda çok acayip şeyler oluyordu. Rüyada bir filmin içindeymişiz ama bunun da farkındaydık. Sonra yaşıyorduk işte o filmi. Çok gerçekçi ama gerçek olmadığının farkında olduğumuz bir olayın içinde. Daha sonrada filmin sonunu televizyondan izlemeye çalışıyorduk. Hem filmin içindeyiz hem de dışında. Hem olayların tam merkezinde, hem de bir o kadar uzağında. Ne kadar da garip. 

  Ben bu durumu yaşadığımız hayata benzettim.  Bir film gibi ve sonunu merak ediyoruz. Sonuna kadar yaşamaya çalışıyoruz. Yeri geliyor iyi bir insan oluyoruz, yeri geliyor kötü oluyoruz belkide. Sonra bir an geliyor zaten bu hayat asıl gerçek olan değil diyoruz. Ama içimizdekileri öylece bir kenara bırakamıyoruz. Tekrardan yola çıkıyoruz, durmaksızın devam ediyoruz istediklerimiz gerçekleşsin diye. Bazen bir şerit gibi gözümüzün önünden geçiyor tüm hatıralar. İyisiyle kötüsüyle, sevinciyle üzüntüsüyle. 

 Rüyamdaki gibi biz de gelecekte olacakları azıcık görsek ipucu alsak fena olmazdı belki de dedim kendi kendime. Sonra da durup düşündüm de o zaman ne heyecanı kalırdı yaşamanın, kararlar almanın. Şimdi daha iyi sanırım. Bilmediğimiz uçsuz bucaksız bir yol var ve o yolda heyecanla yürümeye çalışıyoruz. 

10 Ağustos, 2020

Son günlerde nelerle meşgulüm?

 


 Son günlerde blogda çok aktif değilim. Bu sıralar biraz yoğunum da diyebilirim ama sizlerin paylaştığı yazıları fırsat buldukça okumaya çalışıyorum.  Bir resim yarışmasına hazırlanıyorum. Bunun için de bir aydan daha az bir sürem var. Şu günlerimi çizim düşünerek geçiriyorum. Odama bir şövale aldım daha rahat çizim yapabilmek için. Yavaştan kendime bir atölye ortamı hazırlamaya çalışıyorum. Yarışma da başarılı olur muyum olmaz mıyım orasını bilmiyorum. Açıkçası bu kısma çok fazla takılmıyorum. Çünkü bu tarz şeyler benim daha çok gelişmemi sağlıyor. Genel anlamda bu yönünden bakıyorum. Çalışmamı bitirdiğimde sizlerle paylaşmak isterdim fakat yarışma şartları gereği herhangi bir platformda paylaşılmamış olması gerekiyor. Bu nedenle ancak açıklandıktan sonra paylaşabilirim. Yani anlayacağınız şu günlerde fırçalarla boyalarla daha da bir yakınım diyebilirim.

02 Ağustos, 2020

Ne mutlu kendisiyle barışık olana!

 
 
 Kendini farketmenin, kendini sevmenin önemini anlamanın tam zamanı bugün. Etrafımıza baktığımızda hepimiz kalıplar içerisinde yaşıyoruz. Güzel, çirkin, şişman, zayıf, becerikli, beceriksiz... Neden? Neden herkes insanları kalıplarla, belli etiketlerle anmak istiyor? Herkes dış güzelliğe takmış durumda. Kimse karşısındakinin içindeki kalbi görmek istemiyor. İnsanlar kendisini sevmeyi bırakıp başkaları tarafından beğenilmek adına kendisini değiştirmeye çalışıyor. Oysaki ben buyum diyebilmeli. 
 Ben buyum mesela; belki kısa belki uzun, belki zayıf, belki şişman, belki zengin belki fakir... Ama buyum ya ben. Kendimi böyle seviyorum çünkü. Değiştirmeden olduğum gibi. Kendimizi sevmeyi öğrendiğimiz zaman asıl kendimizi farketmiş oluyoruz. Aslında hepimiz içinde benzer iskelet sistemi olan farklı karakterleriz sadece. Önemli olan da o farklı karakterleri keşfedebilmek, ortaya çıkarabilmek. 

29 Temmuz, 2020

Leonardo da Vinci ve "Defterler"i


Bugün sizlere biraz Leonardo da Vinci'den bahsedeceğim. Leonardo benim en çok ilgi duyduğum ressamlardan biri. Çünkü sadece ressam değil, birçok konuda çalışmalar yapmış bir dahi. Özellikle insan anatomisini öğrenebilmek için, doğru figür çizebilmek için mezarları açıp kadavraları incelediğini, sonrada onların anatomi çizimlerini yaptığını duyduğumda çok etkilenmiştim.  Şimdi biraz bunlardan bahsedeyim.
 Leonardo da Vinci’nin gizli kalmış anatomi çalışmaları bilim için büyük önem taşımaktadır. Bir sanatçının insan ve hayvan anatomisini inceleme ihtiyacı duyması o dönem için oldukça ilgi çekicidir. Dönemin şartlarına bakıldığında bu incelemelerin çok da kolay olmadığı bir gerçektir. Fakat Leonardo’nun sahip olduğu merak, tüm zorluklara göğüs germesine neden olmuştur.

"Sadece damarların nasıl çalıştığını, işlevini anlayabilmek için 10 tane cesedi açmak zorunda kaldım.

Yaşadığı zorlu süreçleri notlarında ifade eden Leonardo bir notunda böyle der. Damarların işlevini anlamak için 10 cesedi açması, parçalaması ve incelemesi onun ne kadar detaycı ve araştırmacı olduğunu göstermektedir. Gördüklerini, sık sık duraklayıp yavaş yavaş çizmesi de çalışmalarının sürelerini uzatmıştır. Tüm bunlara rağmen asla vazgeçmemiş, yaklaşık otuz kadavra üzerinde inceleme yapmıştır. Leonardo gizlilik açısından geceleri çalışmaktadır, bu durum fetüsü incelediği dönemde Papa’ya şikâyet edilmesine kadar devam eder. Bu şikâyetin sonrasında tahmin edilen olur ve Leonardo’nun kadavra inceleme çalışmaları yasaklanır. Bu yasağın Leonardo’yu çok etkilediği söylenemez çünkü o zamana kadar Leonardo kendisini tatmin edecek kadar inceleme yapmış ve bunları kâğıtlara dökerek hâlâ büyük öneme sahip eskizler oluşturmuştur. Kalbi tüm detaylarıyla çizdiği eskizler sonraki dönemlerde bilim adamları için büyük öneme sahip olmuştur.


 Leonardo da Vinci, sanat tarihinde önemli bir isim olduğu kadar (kadavralardan  bilgi toplayan bir bilim adamı olmasıyla) bilim dünyasında da önemli bir yere sahip bir dahidir. Sanatçı ruhu ile bilimsel bakış açısını buluşturabilen kimliği onu eşsiz dahiler sınıfına sokmuştur.  Mükemmelliyetçi ve araştırmacı yapısı, arkasında kusursuz yapıtlar bırakmasına yol açmıştır. Sanatçı kimliğinin bu denli ön plana çıkmasında, geri planda kalan bilimsel çalışmalarının rolünün de büyük olduğu bir gerçektir. Onun olanaksızlıklar içerisinde gerçekleştirdiği bilimsel çalışmaları gelecekte de ona hayranlık duyulmasını sağlamıştır.

 Şimdi size bende olan bir kitaptan bahsedeceğim. Kitabın adı "Defterler". İçerisinde Leonardo'nun tuttuğu defterlerdeki bazı notlar ve çalışmalar bulunuyor. Tüm hayatı boyunca Leonardo sayısız defter tutmuş. Bunların net sayıları hâlâ tam olarak bilinmiyor. Kitapta, bu defterlerden derlenen çalışmalarının en büyüleyici olanlarını bir araya getirerek Leonardo'nun nefes kesici bir ustalıkla ortaya koyduğu kendi notları ve hassas çizimlerini merak eden okuyucularla buluşturuyor. Yıllar sonra Leonardo'nun yazdığı notları okumak bence çok etkileyici. Belki de ondan öğrenecek çok şey vardır.



26 Temmuz, 2020

Bugün çocuk yanımı uyandırdım


   
  Uzun zaman çizim yapmadığımı farkettim bugün. Önce eskiz defterimin sayfalarını karıştırdım biraz. Şu çizdiğim çocuk resmi ilişti gözüme. Sonra kafamda bir soru belirdi aniden. Kim çocukluğuna geri dönmek istemezdi ki? En saf haline... Dünyanın hiçbir derdinin farkında olmamayı kim istemezdi ki? Sahi ne derdik ona, şimdi küçüklük halimiz tam karşımızda olsaydı. Ne öğütler verirdik acaba? Yaşamın sorunlarıyla uğraşırken çocuk yanımızı unutuyoruz. İçimizde o neşeli, cıvıl cıvıl halimiz hep olmalı aslında.

  Derin bir nefes aldım biraz önce. Sonra yukarı kaldırdım kafamı. Maviliği ne kadar da büyüleyiciydi gökyüzünün. İşte tam da orada duruyordu kocaman pamuksu bulutlar. Çocukluktan bahsetmişken biraz o zamanlara daldım galiba. Küçükken hangimiz kendimizi bulutların üstünde hayal etmedi ki? Biraz hayallere daldım. Hayal kurmak güzel, hayal kurmak keyifli. Gezindim biraz hayal aleminde. Çocukluğumla şimdiki halimi karşı karşıya getirdim. Oradaydım işte. Büyük tuvalin karşısında, elimde fırçamla. Ağır ağır ilerliyordu fırçalı olan elim. Boyaların karıştığı zaman oluşan o renkleri görüyordum...

 Sonra döndüm tekrar defterime. Şimdi gerçek dünyadaydım çünkü. Ama baktım ki sağımda rengarenk çiçekler. Çiçekleri seviyorum. Oldum olası onları izlemek bana keyif vermiştir. Bugün çocuk yanımı uyandırdım sanırım. Büyüsekte bir yanımız çocuk kalsın. O hep orada bir yerlerde dursun istedim ve mor çiçeği çizmeye başladım. 

24 Temmuz, 2020

Bob Ross'un tabloları nerede


   "Belki şurada küçük mutlu bir ağaç vardır"
 

  Tam 11 yıl ve 30 sezon boyunca süren TV programı "Resim Sevinci" ile insanlara resim sanatını sevdiren Bob Ross'un orjinal bir tablosuna sahip olmak çok zor. Birçok insanın bugüne kadar orjinal bir Bob Ross tablosuna sahip olmak için gösterdiği çaba sonuçsuz kaldı. Bob, 1983 yılında başladığı ve 403 bölüm çektiği TV programı için her bir resmini tam 3 kez yapıyordu. İlkini programdan önce kendisine rehberlik etmesi için, ikincisi program esnasında ve üçüncüsünü ise program bittikten sonra eğitim setleri ve kitapları için yapıyordu.
 
 Bu tabloların çok büyük bir kısmı, Bob Ross Inc. adındaki şirketin Virginia'daki ofisinin bir odasında, kutuların içinde istiflenmiş şekilde bekliyor. Şirketin bugünkü yöneticisi Joan Kowalski, tabloları satma niyetlerinin olmadığını söylüyor. Özellikle yaptığı üçüncü kopyalarının bazıları, kendisini keşfeden insan ve iş ortağı olan Annette Kowalski'de. Elbette Bob, yalnızca programı için resim yapmadı. Hatta 1991'de The New York Times'a verdiği röportajda 30 bine yakın tablo yaptığını söyledi. Bu yüzden nadiren de olsa bir yerlerden orjinal bir 'Bob Ross' çıkabiliyor. Bob'un ortağı Annette, ortaya çıkan bu tabloların orijinal olduğunu onaylama ve sertifikalarını düzenleme yetkisine sahip tek insan. İmkan olsa hepimiz orijinal bir Bob Ross tablosuna sahip olmak istemez miydik?

 Kaynak: The New York Times

22 Temmuz, 2020

Güzel sanatlar yetenek sınavları nasıl oluyor? Benim sınav sürecim nasıldı? Yetenek sınavına girmek isteyenlere tavsiyeler

 

  Öncelikle yetenek sınavları her yıl güzel sanatlar fakülteleri olan üniversitelerde yapılıyor. Baraji geçen her öğrenci yetenek sınavlarına girebiliyor fakat bazı okullar daha fazla puan isteyebiliyor. Bunların hepsini okullar kendi sitelerinde yayınlıyor. O yüzden hangi okulun sınavına girmek istediğiniz bu noktada önemli. Sınavlar çoğunlukla iki aşamalıdır.  İlk aşamada desen dediğimiz yani model çizimi. İkinci aşamada da imgesel, yani hayalden çizim oluyor. Bazı üniversitelerde mülakatta var. Ben size şimdi biraz kendi sınav sürecimden bahsetmek istiyorum. İlk olarak şunu söylemeliyim ben kursa gittim ve gidilmesini tavsiye ediyorum. Çünkü sınavlarda teknik konulara bakıyorlar. Oran orantı, perspektif vb gibi. Lise son sınıfta aynı zamanda hep kursa gittim. Kurs bana birçok şey kattı, evet resim çiziyordum ama dediğim gibi teknik bilmediğim için çizdiklerim sınava göre doğru değildi. Kursta bunları öğrendim. Sınava gireceklere tavsiyem ne kadar çok çizim yapılırsa o kadar az sınav stresi olur. 

 Benim sürecim çok stresli geçmişti çünkü ben sağlık meslek lisesinde okuyordum ve son senemde stajım vardı, stajdan dolayı çok fazla çizim yapma, çalışma zamanım olmuyordu. Bu yüzden de moralim düşüyordu. Neden sağlık lisesinde okudum diye soracak olursanız da şöyle söyleyeyim. Benim şehrimde güzel sanatlar lisesi ilçedeydi ailem de okul uzak olduğu için gitmemi istemedi ve kolay meslek sahibi olurum diye bu liseyi istediler. Ben de güzel sanatlar lisesine gidemeyeceksem nerede olduğumun önemi yok diye düşünmüştüm bu yüzden orada okudum ama düşündüğüm gibi olmadı. Sağlık alanı bana göre olmadığı için çok zorlandım, bulunduğum okulu hiç sevmiyordum. Ailem de bu kadar yıprandığımı, istemediğimi anlayınca üniversite konusunda bana hiç karışmadılar. Ben de onlara tercih yapmayacağımı sadece yetenek sınavlarına gireceğimi söylemiştim. Sonra da sürekli sınavlar hakkında araştırma yapmaya, buna yönelik çalışmaya başladım. 

 Şöyle söyleyeyim öncelikle hedef belirlemek çok önemli. Hangi bölümü istediğiniz ve hangi okullara başvuru yapacağınız konusunda az çok kafanızda fikir oluşturmanız lazım. Mutlaka bir eskiz defteriniz olsun. Nereye giderseniz yanınızda götürün ve hızlı çizimler yapın. Bunlar aklınızda kalması açısından çok yararlı olacaktır. Eğer kursa gidiyorsanız o ortamı iyi değerlendirin. Kurslar genel anlamda sınavlara yöneliktir. Sınava girdiğinizde  göreceksiniz ki kurs ortamından hiçbir farkı yok. Hatta şöyle anlatayım: Hacettepe Üniversitesi ilk sınav yapan üniversite olduğu için ben o ortamı görmek adına ilk orada sınava girmiştim. Çok heyecan yapmıştım. Bu yüzden sınavım başarılı geçmemişti ama gördüm ki kurs ortamından hiçbir farkı yoktu. Yetenek sınavlarında başvuru sayısına oranla alınacak kişi sayısı çok az olduğu için gerçekten çok çalışmak gerekiyor. Hem normal üniversite sınavına çalışıyorsun bir de yetenek sınavına. Şimdi size kendi okulumun sınavından bahsedeyim biraz. Düzce Üniversitesi'nde sanat tasarım ve mimarlık fakültesinde resim bölümü okuyorum. Ben kendi şehrimde okumak istemiyordum çünkü ileride çalıştığımda başka bir şehre gidip zorlanacağıma şimdiden bu zorlukları öğrenmek istedim.

 Düzce Üniversitesi'nde sınavın ilk aşamasında model çizimi vardı, 90 dakikaydı. İlk aşamayı geçenler ikinci aşamaya girmeye hak kazanıyordu. Ben sınava gittim, sonra akşama ikinci aşamaya girmeye hak kazandığım belli oldu. İkinci aşamada önce bir saatlik imgesel vardı sonra da önümüze objeler koymuşlardı onları çizdik. Bu da bir saat süreliydi. İmgeseldeki konu 'yangına müdahaleydi.' Genel olarak okullar konuları gündemden seçebiliyorlar. Geçen senede çok fazla yangın olmuştu. İkinci aşamada ben daha çok heyecan yaptım çünkü model çizimim daha iyiydi, imgeselden tedirgindim. Bir de çok fazla heyecan yapan birisiyim zaten genel anlamda. Neyse ki sınav bitti falan ama hiçbir fikrim yoktu kazanıp kazanamayacağıma dair. Aslında Düzce'den sonra başka yerlerde de sınava girecektim ama orayı sevmiştim. Eğer kazanırsam oraya kayıt yaptırmaya karar verdim. Sınav yaklaşık 15 gün sonra açıklanmıştı sanırım. O gün o kadar heyecanlıydım ki anlatamam. O listede ismimi görmek çok güzeldi. Hayalim olan şeyin gerçekleştiğini görmek çok güzeldi. Tercih yapacaklara tavsiyem kimse istemediği bir bölümü yazmasın. İnsanın hayalinin peşinden gitmesi gerçekten çok güzel. Ben insanların sevdiği işte başarılı olacağına inananlardanım.

 Ama bazen tabiki de her şey istediğimiz gibi gitmeyebiliyor. Mesela ben, bu yetenek sınavları konusunda da öğrencilere destek verilmesi taraftarıyım. Çünkü her sınav için başka şehre gidiyorsun. Hepsi için ayrı masraf oluyor ve sınavlar geç olduğu için öğrenciler KYK yurt başvurularını da kaçırıyor. Belki de sırf bu nedenlerden dolayı insanlar hayallerini erteliyor bile olabilir ama  şimdi sınav puanları açıklanmaya az kalmışken  tekrar söyleyeyim; "belki severim, parası çok iyi, kolay meslek bulunur" diye sevmediğiniz bölümlere gitmeyin. Çünkü psikolojik olarak çok yıpranacaksınız ve buna hiç değmez. Varsın bir sene daha hazırlanın. Yeter ki hayallerinizi erteleyenlerden olmayın.

21 Temmuz, 2020

Gündemde yine kadın cinayeti!

 Aslında kafamda başka güzel konular hakkında yazılar yazmak vardı ama görünce dayanamadım.
 Yine gündemde kadın cinayeti!
Nasıl bu kadar rahat izler olduk insanlar olarak aklım almıyor. Lütfen artık bunları normalleştirmeyelim. Bunları yapanlarda vicdan diye bir şey zaten yok. İnsanın okurken bile kanı donuyor. Daha gencecik bir insan. Kim bilir ne hayalleri vardı... Artık kadınlar olarak karşı cinsten biriyle tanışmaktan korkar olduk. Tabiki de herkese böyle bir damga yüklenemez. Ama sokağa çıkmaya korkar olduk. Korkmak demeyeyim de sürekli aklımızda bunları düşünerek dolaşır olduk. İyi insanların da bulunduğuna inancımız kalmadı. Suçları işleyenler nasıl da rahat! En basitinden televizyonda bir gerilim filminde bile cinayet gördüğümüzde nasıl da içimiz ürperiyor. Peki bunları gerçekleştirenler neden bu kadar normalmiş gibi davranıyor? Nasıl bir insanlık bu? Hoş, buna insanlık demek diğer tüm insanlara hakaret olur. Artık cezalar ağırlaştırılmalı. Ben bir kadın olarak, bir üniversite öğrencisi olarak her gün televizyonda, internette bu haberleri görmek, duymak istemiyorum. Birde iki gün sonra herkesin unutmasını, normalce hayatına devam etmesini istemiyorum. Hak eden hak ettiği cezayı alsın istiyorum.

20 Temmuz, 2020

Karantina sürecindeyken neler yaptım? Bu blogu açmaya nasıl karar verdim?



Bildiğiniz gibi okullar virüs nedeniyle kapatılmıştı. Bende Zonguldak'ta yaşıyorum. Böyle olunca diğer tüm öğrenciler gibi apar topar Düzce'den Zonguldak'a geldim. Sonra bizim için online eğitim süreci başladı. Ben online eğitimden hiç haz etmediğimi söylemek isterim. Çünkü derslerimin birçoğu uygulamalı ve böyle oluncada bizim için zorlu ve stresli bir süreç başlamış oldu. Neyseki dönemi iyi bir şekilde noktaladık. Aslında üzüldüğüm bir nokta var, üniversitedeki ilk senemi okulda geçiremedim ve resim bölümü okuduğum için yıl sonu sergimiz olacaktı. Bu heyecanı ilk kez yaşayacaktım, bunun olmaması beni biraz üzdü.

 Ee tabi dersler falan da sona erince karantina sürecinin farkına vardık, sürekli evdeydik. İnsan sürekli evde olduğunda kendine yeni uğraşlar bulmaya çalışıyor gerçekten. İlk başlarda mutfakla aram pek iyi olmasa da bir sürü tarif denedim diyebilirim. Herkesde bir iştah ortaya çıktığı gibi bende de öyle oldu. Normalde elimde kitap olmadan e kitap okumayı hiç sevmezdim ama gözlerim ağrıyana kadar birçok e- kitap okudum. Sonra sosyal medyadan gördüğüm videolar sayesinde bende bir egzersiz merakı uyandı. Vücut şekillendirme vs. Kendime bir pilates matı aldım. Bir iki tane egzersiz programı indirdim, onlara başladım. İlk başlarda çok istikrarlıyken sonra bıraktım. Gerçekten evde egzersiz konusunda hiç iyi değilim. Şimdi bir normalleşme sürecine girdik ama insanların fazla normal davrandığını düşünüyorum. Hâlâ corona tehditi devam ediyor sonuçta. O yüzden ben yine günlerimi evde geçiriyorum diyebilirim.

 Bu sürekli denediğim yemek, egzersiz falan bunlara gelince de şöyle demek isterim. Bence insan yeni şeyler denemeli evet, ama bildiği yoldan ilerlemesi daha mantıklı geliyor şu an. Bende şimdilerde bildiğim yoldan ilerlemeyi seçtim. Genelde kendimi çizerek, yazarak ifade etmeyi seviyorum. Yaklaşık 4- 5 yıldır zaten kısa kısa yazılar yazıyordum fakat bunları kimseyle paylaşmıyordum. Nedenini bilmiyorum. Belkide beğenilmeme korkusuydu ama artık düşündüm ki yazdıklarımı başkalarıyla paylaşmalıyım. Zaten çizdiklerimi paylaşıyordum. Bunlara ek yazılarımı da artık paylaşmak istiyorum. Bu isteğimi gerçekleştirmek için de bu blogu açtım. Buraya bir şeyler yazdıkça kendimi daha iyi hissediyorum. Hiç tanımadığım insanlarla keyifli bir sohbet ediyormuşum gibi geliyor. 

 Sizin karantina süreciniz nasıl geçti, şimdi neler yapıyorsunuz? Kendinizi ifade etmek için hangi yolları tercih ediyorsunuz?